24 Eylül 2017 Pazar

Gezelim Görelim Durak II Sirkeci-Tophane

Benim en sinir olduğum huylarımdan biridir bir şeyleri yarım bırakmam. Aslında herkes hak verecektir ki çok kötü bir alışkanlık. Okuduğum kitap, izlediğim film, yazdığım yazı yarım kalır çoğu zaman. Tahammül ve ben uzun zamandır haftaların sonunu zor getirecek derecede yorgun olduğumuz içindir herhalde, her başlanan yazı yarım kalıyor. Özellikle ben iş yoğunluğumdan her heveslendiğim akşam yazarken bitkin düşmüş buluyorum kendimi. 

Yazı dizisi olarak başladığım Kudüs Günlükleri'nin ikinci yazısını tamamlayamadım mesela. Gün içinde karşılaştığım olaylara istinaden yazmaya başladığım bir yazım da öyle taslaklarda demirbaş olarak gözlerimin içine bakıyor. 

Geçen gün Nurettin Rençber'in Aşk Sana Benzer şarkısının coverını yapan Koray Avcı'yı dinledim. Normalde kendisinin seslendirmeleri hoşuma gitmediği halde sadece bu şarkıdaki nakarat çok fazla içime dokundu nedense. İlk fırsatta yazı yazmaya otur mutlaka dedim. Aslında şarkı sözleri çok naif, duygusal ve romantik ama bende enerji patlamasına neden oldu sayılır. Aksi gibi de Tarık Tufan okumaya koyulmuştum uzun zaman sonra geçen günlerde. Melankolisi aldı yerin dibine soktu beni. Şarkılar ve kitapların bana bambaşka etkisi oluyor duygu konusunda. 

Neyse bu duygusallıkların aksine ben bu yazımda gezelim görelim modunda olacağım.

Bu ay zaten sergi, festival, fuar vs ayıdır ya bu hafta hepsinden bol bol mevcuttu şehrimizde. Önceden festival mi varmış sayın okur... Panayır hepsinin atasıdır bence. Ben kendimi bildim bileli bizim memlekette panayır hep olur. İnsanlar o zamanı bekler dört gözle. Tabi büyükşehirde her şey elimizin altında diyoruz her seferinde ama yine de kendimize bi değişiklik ararken bu festivalleri icat etmiş bazı insancıklar.

Bu haftasonu İstanbul Coffee Fest, Likefest ve Zeruj benim dikkat ettiklerim arasındaydı tabi ama aynı zamanda defileler vs ler ilgi alanım dışında gerçekleşen bir sürü EVENT da mevcuttu. Cümlelerimi bitirdikten sonra linç yiyebilirdim belki kalabalık bir insan grubuna hitap ediyor olsaydım. Daha minik bir yazar olduğumdan mütevellit rahat rahat yazacağım yorumlarımı. 

Zeruj her ne kadar satış anlamında içinde bulunan katılımcılarından daha önce alışveriş yapmış bir kimse olsam da bir tarafıyla beni hep rahatsız eden bir etkinlik olarak kalacak. Bir şey ya fazla ya eksik bilemiyorum. Gördüğüm paylaşımlara ve tanıdık söylemlerine göre de değmeyecek bir kalabalık festivalin her gününde mevcut.

Kahve sever biri de olmadığım için Küçükçiftlik Park'taki İstanbul Coffee Fest beni kendine çekmedi doğrusu. Seyrettiğim paylaşımlarda birçok stand için içim gitmedi diyemem ama haklarını yemeyelim...

Ben arkadaşlarımla dün Likefest'e uğrama niyetiyle yola düşmüş idim. Öncesinde bir kahvaltı edelim dedik ve daha önce gitmediğim halde adını duyduğum Arada Kafe'ye misafir olduk. Lübnan ve Ortadoğu mutfağını sevenler için değişik bir alternatif olabilir. Mekan hem Türk hem de Lübnan mutfağını bir arada sunuyor. 




Tabi biz gündüz gittiğimiz için hatta sabah saatlerinde olduğu için kafeyle çok haşır neşir olamadık. Sadece iç dizaynının hoş olduğu kanaatindeyiz. Kafe iki katlı. Anladığım kadarıyla bazen ya da her akşam hoş müzikli bir ortam oluyor. Eğer akşamları da gidersem muhakkak hakkında yazacağım. Şimdilik kahvaltı için hizmet bence 10 üzerinden 7,5 diyebilirim. Özellikle ara ara gelip isteklerimizi sorma çay yenileme vs durumu çok iyiydi.




Özellikle Ortadoğu mutfağı sevenler için Falafel, Humus, Muhammara için iyi bir deneyim olabilir. Mekan Tophane'de. Ulaşım açısından da kolay bir yerde yani.
Instagram hesabını da şöylece bırakayım;
www.instagram.com/aradakafe


Tabi biz karnımız doyar doymaz kendimizi LikeFest'te bulduk. O ne kalabalık o ne izdiham. Bu etkinliği sevme nedenim minimal ve gerçekten sade şeylerden oluşan bir ortam olması. 


Özellikle giyim konusunda takip ettiğim eluvari, kupeliagac, rabiaca, steelstone festivaldelerdi. Kalabalığa rağmen bayağı bir gezme fırsatı bulduk. Özellikle Ziv Gümüş, Your Hand Bags, Tabi Tasarım ürünleri çok güzeldi. 


Arkadaşımızın eşi diye demiyorum Değerli Eşya Dükkanı standı da çok popülerdi.


Sonrasında bir miktar acıktık tabiki ve blogtan da tanıdığınız ÇufÇuf'un tavsiyesiyle Tarihi Hocapaşa Lokantaları'ndan biri olan Şehzade Cağ Kebap'a oturduk. Pardon oturduk mu demişim. Tabiki meşhur olmasından dolayı kapısında uzuncaaaa bir kuyruk mevcut. Az biraz bekledikten ve bazı kimselerle de açlıktan kaynaklı olduğunu düşündüğümüz sebeplerden ötürü gerilme sonucunda yerimize oturduk.






E tabi kebap önünüze gelince beklediğimize ve gerildiğimize değdi diyorsunuz. En son ÇufÇuf'un tavsiyesi yemeği çok beğendiğimde Konya'da tirit yemiştik. Bu gezi de ayrı bi yazı konusu :)




Şehzade Cağ Kebap'ı bilmeyen kalmasın bilen de gidip tekrar bizim için de yesin lütfen :)

Tabii ki yemeğin üstüne de tatlı yemeden olmazdı. Hafız Mustafa tatlılarını ben en çok Edebiyat Kıraathanesi'nde yemeyi severim ama ikinci sırada da Hocapaşa'dakinde tramvay izleyerek yemek var :)

Benim Hafız Mustafa favorilerim kim ne derse desin muhallebiler. Özellikle de çilekli olanların her türlüsü kabulüm...


Mini gezimizden mini notlarla bahsettim. İnşallah gelecek yazımda daha güzel deneyimlerle burda oluruz.

Allaha emanet olunuz
:)