9 Kasım 2015 Pazartesi

Yorgun Savaşçılar diyor ki; "Bugün de ölmedik!"




Yazmaya biraz ara verdiğimiz blogumuzun sessizliğini Tahammül bozmuş, Sefer durur mu?

Arşivinin tozlu raflarını gözden geçirdi ve hemen bir servis yapmaya karar verdi size.

Buyrunuz efendim...

Sayamadığım kadar çok defa anne-bebek kavuşmasına, o güzel ve eşsiz ana tanık olduğumu söyleyebileceğim günlere erişmek duasıyla yazıyorum bu satırları. İlklerin güzelliğini anlatabilmek için, lisans eğitimimin son yılının, ilk stajının ufak ama çok çok güzel bir anından bahsedeceğim.

Tabii ki doğum anı eşsiz bir an ama anne-bebek hemen kavuşamıyor malum hastanelerimizde. Yine de erken sayılabilecek kavuşmalardan birinde, o güzelliklerle beraberken annelerin de yine en büyük destekçisi olan anne, yani bebişimizin tonton anneannesi de yanımızda idi. Mis kokulu torununu ilk kez kucağına alıp annesine verirken "Acıktın mı sen he? Yorgun savaşçı" diyerek sevdi.
Evet dedim. İşte tam da bu. 9 ay 10 gün hazırlıktan sonra tüm tehlikeleri atlatıp, sağ salim yanımıza gelen o miniğe daha anlamlı ne denebilirdi ki? Doya doya emdi annesini ve daldı mışıl mışıl uykuya. Eee yorulmuştu ya işte "Yorgun Savaşçı".

Dünyada doğuma eş değer tek şey de ölüm değil mi? Her an ölecekmiş gibi yaşamamız gerekirken hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bizler için ilginç anlar da olmuyor değil...

İnsan düşünüyor, ne için yaşıyorum diye bazen evet. Hem de bazen değil sık sık. Halk Sağlığı stajındayım. İlk günlerden kattığı bir şey oldu bile hayatıma.

Hastamız "Bugün de ölmedim, bugün de ölmedim." diye tekrar ede ede bu sözü beynime kazıdı. "Bana ilaç yapın. Öleyim." diyordu. Meczup olmak, sokaklarda amaçsızca dolaşmak istedim sadece o anlarda. 

Bugün de ölmedik evet ama ne yaptık? Hayata ne anlam kattık? İyilik yapıp denize attık mı acaba? 
Bir teyzenin sırtımızı sıvazlayışı, bir yetimin gülüşü kadar başka ne mutlu edebilir ki bizi?

Bu olanlar daha meslek hayatıma başlamadan olduğu halde geleceğimi düşünerek bitkin düştüğüm anlarda olup, tebessümüme tebessüm katmıştı.

O zaman ne diyelimmm. Tebessümünüz ve dolayısıyla sadakanız eksik olmasın.

Selametle
:)




7 Kasım 2015 Cumartesi

Vazgeçebileceklerden Misiniz?

Vazgeçmek;çoğu zaman olumsuz bir eylem sanki.Umutlarına,hayallerine veda etmek,kararlılıkla girdiğin yoldan u dönüşü yapmak,aldığın nefesi vermemek uğruna tutmak gibi.
Olumlu anlamlar yüklemek zamanı şimdi.
Sabah güneşin doğuşunun güzelliğini umursamadan geç uyanmaktan.
Kahvaltı yapmadan,belki de günaydın öpücüğü kondurmadan sevdiklerime kapıyı çarpmaktan.
Dışarı attığım ilk adımda pis de olsa havayı ciğerlerimde hissetmeden yürümeye başlamaktan.
Kulağımda kulaklıkla çevreden soyutlanmaktan.
Dilencilerin,sokakta çalışanların,sokağı yuva bellemek durumunda kalanların yüzüne bakmamaktan.
Kendimi hayatın akışına kaptırarak kırmızıda yola atlamaktan.
Çayımı kapıp amfiye giderken kurum çalışanlara tebessüm etmemekten.
Bahçede kitaba sarıldığımda sonbaharın güzelliği, dalından yere doğru süzülen yaprağa bakarak tefekkür etmemekten.
Kafamdaki deli soruları yanıtlamaya üşenmekten.
Planlı olup,çalışmalarıma hız katamamaktan.
Hayatın her basamağında şikayet edecek bir şeyler bulmaktan.
Dolabımda giyecek birşeyimin kalmadığını söyleyerek bolca alışveriş yapmaktan.
Kalbime aşkın konmasını dilemekten.
Akrabalarıma vakit ayıramayıp,dıytımın dıytısı için yırtınmaktan.
…………
Vazgeçtim,vazgeç,vaz…
Ne kadar da vazgeçmemiz gereken şey var aslında.Yapacaklarımız çok,ama vazgeçmemiz gerekenler daha çok sanki.
Eskiden büyüklerimiz ‘’Bugün Allah için ne yaptınız ?’’ derdi. Günümüzün parola sorusunu kendi adıma değiştiriyorum. ‘’Bugün Allah rızası için nelerden vazgeçtin?’’ olsun artık diyorum. Vazgeçmek insan doğası için daha kolay bir eylem gibi duruyor.Yapmak,elini taşın altına koymak bencil ruhlar için çok daha zor ne yazık ki. Ama bencilce davranıp kendimiz için bazı şeyler için vazgeçebiliriz belki. Ne dersiniz?
                                                                                                         **Tahammül**